Palyatif Bakım Nedir?

Zamanla artan teknolojik gelişmeler, günümüzde yaşanan salgın gerçeği, salgının sonrasında yol açtığı kaçınılmaz ölümler, yoğun bakımda yatan hastaların çaresizlikleri, giderek azalmaya yüz tutan bir nüfus ve Avrupa ülkelerinde yaşlanan nüfusun giderek daha da artması ölümü kaçınılmaz bir gerçek haline getirmiştir. Ölüm sadece dinimizce yaşadığımız bir gerçek olmaktan çıkarak, tıpta kabul etmemiz gereken bir olay haline gelmiştir ve bu durum tıbbi müdahale gerektiren süreçleri de bize göstermektedir. Teknolojinin ilerlemesi ve salgın gerçeğinin ortaya çıkışı ile birlikte ölümler sadece evlerde değil, aynı zamanda hastanelerde ve hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde de soğuk yüzünü insanlara göstermeye devam etmektedir. Bazen öyle zor anlarla karşılaşılmaktadır ki, hekimler, sağlık çalışanları ve hasta yakınları, hastaları ile ilgili karar vermekte zorlanmakta ve özellikle hasta ile ilgilenen hekimin etik ikilemler yaşadığı gözlenmektedir. Bu süreçte bir kavram karşımıza çıkmaktadır: Palyatif Bakım. Bu kavramı tanımlamaya çalışırsak; palyatif bakım, insanların hayatlarını tehlike altında bırakan her tür rahatsızlığın teşhis edilmesi, rahatsızlık teşhis edildikten sonra hastasını kaybeden hasta yakınlarını bilgilendirme ve hastanın tedavisinin olumlu sonuçlanması durumunda ise, hastanın sağlık çalışanları tarafından rehabilitasyon sürecinde desteklenmesini ifade etmektedir. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) yapmış olduğu palyatif bakım tanımında ise; hastaların ölümün son evresinde moral ve motivasyonlarını en üst düzeyde tutarak, onların fiziksel, ruhsal, sosyal yönden yaşam kalitesini arttırmak ve bu süreçte hasta yakınlarını bilgilendirerek rehabilite edici hizmetlerden faydalanmalarını sağlamaya çalışan bir yaklaşımdır. Bu süreçte, hastaların acı ve ağrılarını dindirmeye çalışmanın ötesinde onların bedenlerini iyileştirmek için fiziksel bakım, yaşam kalitelerini arttırmak adına psiko sosyal destek ve psikolojik olarak iyileşmelerinde ise, ruhsal(manevi) bakım sağlanmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü palyatif bakım sürecinin hastaların yaşam döngülerinde onlara yardımcı olduğunu ve normalleşme kavramı içinde ölümün hayatımızın içinde saygı duyulması gereken bir gerçek olduğunu ortaya koymuştur. Bunun yanında DSÖ, palyatif bakımın ölümü ne hızlandırmaya çalıştığını ne de ertelenmesi adına yavaşlattığını ifade etmektedir (WHO,2016). Günümüzde, yaşlılığın artması ile birlikte uzmanlar proje ve politikalar geliştirerek palyatif bakım merkezleri açmaya başlamışlardır. Palyatif bakım merkezlerinin açılmaya başlanması ile birlikte de, bu merkezlerde çalışacak eğitimli ve alanında uzman personele ihtiyaç duyulması gerekliliği doğmuştur. Personelin gerekli palyatif bakım eğitiminin yanı sıra, hasta ile iletişim, psiko sosyal destek, dini ve eleştirel süreç, etik, kültür, dil vb. konularda da gerekli donanıma sahip olması amaçlanmaktadır (Branigan, 2016; EAPC, 2016).

PALYATİF BAKIM HİZMETLERİNE GENEL BİR BAKIŞ

Palyatif bakıma geniş bir perspektiften baktığımızda, sağlık hizmeti sunumunun gerçekleştiği bütün ülkelerde, üst seviyede verilmesi gereken bir hizmet olarak görülmektedir. Türkiye, geliri daha yüksek olan Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında palyatif bakıma yeterli düzeyde pay ayıramamaktadır. Palyatif bakım hizmetlerinde, görevli olan doktorların hastalarına bakım hizmeti verdikleri sırada öncelikli amacı, hastanın ağrısını ya da acısını en az seviyede tutabilmek olmalıdır. Palyatif bakım hizmeti, sadece son evre kanser hastalarına verilen bir hizmet olarak görülmemelidir. Kişinin bütün yaşamı boyunca sağlığını risk altına alan bütün rahatsızlıklar, palyatif bakım içerinde yer almaktadır. Palyatif bakım sadece hastalarla değil, aynı zamanda hasta yakınları ile de yakından ilgilenmeyi gerektirmektedir (Chukwuneke, 2015: 18). Palyatif bakım sürecinde, hasta sağlık kuruluşuna geldiği andan itibaren rahatsızlığının ismi konulur ve tedavisine başlanılır. Hastanın rahatsızlığı en son evresinde ise, rehabilite edici hizmetler ile desteklenir. Ölüm gerçekleşmesi durumunda, hasta yakınları yas evresinde oldukları süreç dahilinde gerekli bütün yardımlar onlara da yapılmalıdır (Ferris, 2005:27). Araştırmacılardan Hawley (2014), hastaların hastalıklarının son evresinde her zaman ölmeyebileceklerini, hayatta kalarak yaşama devam edebileceklerini, bu sırada gerekli rehabilite edici tedavinin yapılması gerekliliğini savunmaktadır. Papyon modeli olarak bilinen bu sistemde, hastanın rahatsızlığı çok ciddi seviyede ise ölüm gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin hasta ve hasta yakınlarına gerekli bilgilendirme yapılmalı ve gereken sağlık hizmeti sunulmalıdır. Bu süreç tam tersi yönde saklanırsa, hasta yakınları yas evresi ile baş edemeyecek duruma gelir ve ölümle yüzleşmeleri çok zorlaşır (Hawley, 2014:47). Hastaya hastalığının durumu anlatıldıktan sonra, hastalığı kabul etmesinden yaşayacağı tedavi sürecine kadar uzanan bir yol bulunmaktadır. Bu uzun yolda, hem hastanın hem de hasta yakınlarının yaşacağı bir takım ikilemler önlerine çıkmaktadır. Bunlardan bahsedecek olursak; Hastanın Rahatsızlığı Sürecinde Son Evreye Gelinmesinde Yaşamının Sona Erdirilmesi Kararı Hastanın sağlığını zor duruma sokacak hallerde aklımızdan bin bir çeşit soru geçmektedir. ‘’Benim bu dünyaya geliş gayem nedir? , Şu an neden bu haldeyim?, Varlığımın bir anlamı var mıdır?, Ölecek miyim? , Neden benim başıma geldi?’’ bu tür sayısızca soruyu düşünerek kendimizi içinden çıkılmaz bir halde hissedebiliriz. Bu nedenle palyatif bakım hizmetleri, psikososyal destek ve dini faktörleri de içinde barındırmaktadır. Kişisel değerler, hastanın rahatsızlığını ve kendisini bir bütün olarak düşündüğümüzde, tıptaki etik açısından yaşama son verilme kararını almada büyük bir önem kazanmaktadır (Hermsen, 2004:21). Ölümün son aşamasına gelmiş bir hastanın ölüm kararını kim verecek sorusuna yanıt aramaya çalışmak, işin en zor yanı olmalıdır. Hayatının son aşamasına gelmiş bir kanser hastası yahut yoğun bakımda bitkisel yaşama girmiş diğer söyleyişle komada olan bir hastanın, ölüm kararını hasta yakınlarının vermesi ASR JOURNAL Open Access Refereed & Indexed & Journal 431 Year 2021, Vol:6, Issue:23 (APRIL) beklenerek onları bu kadar büyük bir yükün altına sokmak yanlış bir tercihtir. Hastanın daha önce yazmış olduğu bir vasiyetname varsa ya da hastanın vasi kılmış olduğu birisi yer alıyorsa, hasta yakınları bu durumu göz ardı etmemelidir. Hastaların yetkilendirmeleri nasıl yaptıklarını düşünecek olursak; hasta yaşamının son evresine gelmiş olup kendi özerkliği hakkında karar veremeyecek durumdayken ya da akıl ve ruh sağlığı yerinde olmayacak kadar yaşlılığın demans, alzhemir gibi evrelerine gelmiş ise hasta bir hasta yakınını vasi tayin edebilme hakkına sahiptir (Oğuz vd., 2005:163-164). Hastaların, yazmış oldukları vasiyetnamelerinde veyahut vasi tayin ettikleri yakınlarına vermiş oldukları yetkilendirme talimatlarında yer alan hasta dilek ve değerlerinin bulunduğu yazılar, kişiler tarafından işleme alınmalıdır. Yetkilendirme yazıları, hasta yakınlarının hastanın ölümünden sonra daha az sitres, duygu bozukluğu, anksiyete, yas durumları gibi evreleri kısa süre içerisinde atlatmalarına yardımcı olmaktadır (Detering vd., 2010:340). Son evreye gelmiş olan bir kanser hastasına, gereksiz tıbbi ve tedavinin uygulanması, hastanın yaşayacağına dair yalan beyanlarda bulunulması, hastanın ağrı ve acısının dindirileceğine dair yanlış uygulamaların yapılarak hastaya daha çok eziyet çektirilmesi gibi etik ikilemler hem tıbbi yönden hem de sosyal yönden hasta ve hasta yakınlarına zarar verebilmektedir (Zarrabi vd., 2015:17). Hastanın yaşamını kaliteli bir şekilde sürdürmesi kişinin inanç, değer yargıları, tecrübe ve edindikleri deneyimler ile ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki, sağlık görevlileri kendi yaşam kalitelerinden ne anladıklarından daha çok hastanın yaşam kalitesini nasıl iyileştirebileceklerine önem vermelidirler. Hastadan gerçekler saklanmamalı ve gerektiğinde hasta yakını ve hekimler tarafından hasta ölüme hazırlanmalıdır. (Büken, 2009:1) Hastayı Kandırmadan Asıl Duruma Hazırlama Ve Ekonomik-Kültürel Faktörler Hastanın tedavinin her aşamasında gerekli ve aydınlatılmış bilgilerle donatılması ve sağlık çalışanlarına güvenin devam etmesi en önemli etkenlerin başında gelmektedir. Bu durumda iletişimin ne kadar hat safhada olduğu da görülmektedir. Hasta yaşamının son evresine geldiğinde, hastalığı ile ilgili asıl kararı kendi değer yargılarına saygı duyarak sağlık çalışanları doğru şekilde vermelidir. Sağlık çalışanları kendi kültürel değerlerine değil, hastalar için önemli olan değerleri göz önüne almalıdır (Rising, 2015). Hekimler hasta ve hasta yakınlarına kötü haberi verirken soğukkanlı ve duyarlı olmalıdır. Hasta yakınları ile karşılaşabilecekleri kötü durumlara kendilerini hazırlamalı ve bu süreçlerle sağlık çalışanları baş edebilmelidir. Hastaların son evrelerini nerede geçirmek istediklerine dair söylemlerine saygı duyulmalı ve isteği yerine getirilmelidir. Devletin kamuda verdiği sağlık hizmetinin yetersiz olması nedeniyle, alınan sağlık hizmeti pahalı hale gelmektedir. Politika yapıcılar, hastaları daha çok evde bakım hizmetlerine yönlendirmektedir. Fakat, evlerde verilen hizmetin, hastalara aynı ekip tarafından verilmesinin mümkün olmadığı yapılan çalışmalarda görülmektedir. Palyatif bakım merkezlerinin sayısının yetersiz olması ve bu konudaki personelin yeterli eğitime sahip olmaması, hastaların tümünün bu hizmetten yararlanmasını engellemektedir. Hasta Yakınlarının Psiko-Sosyal Destekle Hayata Tutunmasını Sağlamak Palyatif bakım hizmeti, tek başına hastanın yer aldığı bir süreç değildir. Bir ekibin yer aldığı ve bu ekipte hastanın yanı sıra hasta yakınları ve sağlık çalışanlarının da bulunduğu bütüncül bir süreçtir. Hastaların yanı sıra hasta yakınlarına da ruhsal ve dini destek sağlanmalıdır. Hasta yakınları, hastasıyla birlikte hastalığın bütün evrelerinde yer almaktadır (Wijnhoven vd., 2015:5). Hastalık sürecinde hasta ve hasta yakınlarına birlikte psikoz sosyal destek verilmelidir. Çünkü hastasını kaybeden hasta yakını, bu yöntemle uzun süren yas evresini daha kısa sürede atlatabilmektedir. 3. SONUÇ ve ÖNERİLER Palyatif bakım süreci, sadece fiziksel, sosyal, bedensel yönden değil ruhsal, dini ve kültürel yönlerden de desteklenmelidir. Bireylerin bilmedikleri bir sürecin içinde olmaları mümkün değildir. Devletin ve özel kurumların açtıkları ve sayıları hızla artan anlık bakım merkezleri, hakkında toplum bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Bu merkezlerde verilen hizmetin takibinin yapılması ve kalitesinin denetlenmesi şarttır. Palyatif bakım merkezlerinde çalışan personelin gerekli eğitimi alması sağlanmalıdır. Bu eğitimin yanında, sağlık çalışanları karşılaştıkları zor evrelerle nasıl başa çıkacaklarını bilmeliler ve klinik ortamlarda ASR JOURNAL Open Access Refereed & Indexed & Journal 432 Year 2021, Vol:6, Issue:23 (APRIL) gördükleri etik sorunlara anlık çözüm üretebilme yeteneğine sahip olmalıdırlar. Bu kapsamda eğitim alabilecek hekim, hemşire yanında sayılabilecek diğer sağlık personelleri içerisinde sosyal hizmet uzmanları, psikologlar ve din görevlileri de yer almaktadır. Sağlık çalışanlarının moral ve motivasyonlarını arttırabilmek adına psikososyal destek verilmelidir. Palyatif bakım merkezleri, en çok etik ikilemlerin görülebildiği yerlerdir. Sağlık çalışanı böyle bir etik ikileme düştüğünde sağlık kuruluşunda gerekli birimlere başvurmalıdır. Yaşam sonunda hastanın son haline karar vermesi konusunda sağlık çalışanı tek başına yeterli olmayabilir. Alanında uzman etik danışmanların bu konuda danışmanlık hizmeti vermesi önerilmektedir. Sonuç olarak baktığımızda, palyatif bakım bütünsel bakılması gereken bir süreçtir ve ekip halinde verilmesi gerekmektedir. Palyatif bakım konularında etik ikilemlerin daha az yaşanabilmesi için sağlık personeli hasta ve hasta yakınlarına doğru ve güvenilir bilgi vermelidir. İletişim yönünden kişiyi doyurabilen palyatif bakım görevlileri daha kaliteli bir hizmet verebilmektedir.

Palyatif bakım, mevcut hastalıkları nedeni ile tam olarak iyileşemeyen veya yaşam sonunda desteğe ihtiyacı olan hastalara yardım etmeyi amaçlayan bir tıp alanıdır. Aynı zamanda  ‘destekleyici bakım’ olarak da bilinir. Hastanın acı çekmesinin giderilmesi ve yaşam kalitesinin artırılmasına odaklı bir bakım şeklidir.

Eskiden ‘Hastanız için yapabileceğimiz bir şey yok, alın evinize götürün’ denilen hastaların ağrı ve diğer sıkıntılarının azaltılması üzerinde durulur. Yaşamın sonunda, hastalığı iyileştirme amaçlı tedavilerin amacına ulaşamadığı durumlarda palyatif bakım devreye girer ve hastanın şikayetlerine yönelerek yaşam kalitesini artırmayı hedefler.

Amaç hastaların yaşamına yıllar değil yıllarına yaşam katmaktır. Her hastanın yaşamının son günlerini belli bir kalite ve huzur içerisinde geçirmeye hakkı vardır. Bu nedenle palyatif bakım günümüzde insan hakları değerleri arasında sayılmaktadır. Hasta ve yakınları ile iletişim, ölümün doğal bir süreç olarak kabulü, hastanın kararlarına ve seçimlerine saygı duyma, yas sürecinde aileye destek sağlama palyatif bakımın ilkeleri arasındadır.

PALYATİF BAKIMA KİMLER İHTİYAÇ DUYAR?

Palyatif bakım gerektiren başlıca hastalar; alzheimer gibi nörolojik ilerleyici hastalığı olan hastalar , ileri derecede organ yetersizliği olan hastalar, tedaviye yanıt vermeyen kanser hastaları, beslenmesi fiziksel ve nörolojik/psikolojik nedenlerle bozulmuş beslenme desteğine ihtiyaç duyan hastalar, yatak yarası açılan yatağa bağımlı hastalardır.

PALYATİF BAKIM HANGİ TEDAVİ VE DESTEKLERİ KAPSAR?

Ağrının ve diğer bulantı, ishal, kilo kaybı, uykusuzluk, depresyon gibi bulguların kontrol altına alınması ve hafifletilmesi

Hastada oluşan istenmeyen yan etkilerin giderilmesi

Beslenme desteğinin sağlanması

Solunumun rahatlatılması

Hastanın ve ailesinin psiko-sosyal ve manevi gereksinimlerinin karşılanması

Hasta ve ailesinin eğitilmesi

Hastanın son dönem bakımı